Uluslararası Adalet ve Hukukun Üstünlüğü Enstitüsü' tarafından düzenlenen İnsan Hakları ve Terör' konulu çalışta ya katılmak üzere Malta'ya gittim. İki gün süren çalışta ya dışında ülkeyi tanımak içinde gezme şansım oldu.
Büyükelçi Reha Kenkintepe ile görüşmemizde özetle Malta Hakkında bilgilendik. İstanbul Milletvekili Fatma Benli, TBMM Görevlisi Buket Nur Özay ile Gezi süresince Adalet Bakanlığı Enstitü Temsilcisi Savcı Süleyman Özar Bey yakın ilgisi ile epeyce yer gördük. Aracımızı kullanan Meriç'te Malta'ya kısa sürece uyum sağlamış. Çünkü trafik Kıbrıs'taki gibi bize göre tersten akıyor. İngilizler nereye gitti ise yolların düzenini dahi kendilerine göre yapmışlar. Malta'yı almaya gelen Osmanlı ordularının 30 bine yakın kayıp verip, alamadığı kaleyi görünce biraz garipsedik ama tarih hiç şüphesiz yaşandığı dönemin şartları ile dikkate alınması gerekir. Malta'da yerleşim yerleri olan Valetta, Slicima, Attard, Mdina, Marsa, St. Julilans gördüğüm yerlerdi. Türk Şehitliğini de ziyaret ettik.
Malta'da Neolitik döneme kadar yaşam uzanıyor. M.Ö. 8 yy Fenikelilerin adaya yerleşmesi ile tarihte bilinirliği artan bölge Kartacalılar içinde önemli bir yer olmuş, M.Ö 218 yılında Ada, Romalıların kontrolüne giriyor. MS 4. yüzyılın sonlarına doğru Doğu Roma İmparatorluğu alanları içinde Malta Şövalyelerin ve Araplarında hamiyetine girmiş, Araplardan kalan izlerde var. 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'nın geçiş yolları üzerinde bulunan Malta'yı da almak istemişse de olmamış, 4 ay kuşatma sonunda Sicilya dan gelen şövalye desteği ile savaşı kaybedilmiş. Şövalyeler bu sonucun ardından Ada mimari ve kültürel açıdan zenginleştirmişler. Şövalyelerin ustası Jean Parisot De La Valletta adı 'Valletta 'şehrine verilmiş.1789 Napolyon'da adaya geldiği bilinen. Önce Fransızlar sonra İngilizler Ada'da etkin olmuşlar. İngiliz egemenliğinde Malta II Dünya savaşında yoğun bombalandığı yine kaynaklarda yer alan bilgilerden. 21 Eylül 1974 yılında egemenliğe erinceye kadar İngilizlerin kontörlü altında ve 2004 yılında Avrupa Birliğine girmiş Malta.
Malta merkezi Valetta sokakları sakin, kent içinde nereden bakarsanız denizi görüyorsunuz ama ağaç bulmak için aramak gerekiyor. Valetta dışında ağaçlık alanları görünce memnun oluyorsunuz. Bizim coğrafya ile tanım ve mukayese kabul etmez. Dağ, dere yok, su denizden arıtılarak kullanılıyormuş ona rağmen az sayılacak alanda dahi tarım yapıyorlar. Kıyıları kumsal alanları ile denizden önemli oranda faydalanıyorlar. Özellikle büyük gemiler ile turların olması bölgenin turizm açısından ilgi odağı olduğunun da göstergesi. Bizim Çukurova havasında, Hatta bazı yerlerde sahil yollarının caddeleri İskenderun'u andırıyor. Son dönemlerde özellikle Rus turist sayısı artmış onlardan bazıları ev almaya başlaması da ev kiralarını oldukça etkilemiş, dil okulları Türkiye içinde çekici bir alan olmuş. Birkaç öğrenci ile konuştuk. Yaşamlarından memnunlar.
Mdina genelde gezilen yer daracık sokakları var. Malta evleri sokağa duvar ama iç avlulu olduğunu belirtiler. Cam işleme sanatı gelişmiş, Atölyeler var, Ülkemizdekine benzer ürünler işleniyor. Sokaklarda kedi köpek rast gelmek olası değil, sahipli besleyenlerin evlerinde var. Payton ve bölgeye özlü bir kişilik atlı arabalar var. Sayıca az. Malta 400 bin nüfus yerleşik, nüfustan çok araba varmış, Nerede ise ailenin her ferdi arabalı, bu dar yollarda bu kadar araç akşamları nereye gidiyor anlamak olası değil.
Çokça tapınak var. Malta için gelen turistlerin en çok uğrak yerleri de bu gibi yerler. İstanbul Karaköy ile Beyoğlu yapı tarzlarında birleşik düzen yapılar var. Son yıllarda yeni mimari ile yapılan yapıları görünce eskinin özeni günümüzün rant düşünceli yapılanması sırıtıyor.
Kale ilginç küçük bir yapı, kentleri farklı dokuları ile incelemek olası ama tarım alanları bizim gecekondulara benzeyen yapılarda var. Türklerin işlettiği iş yerleri sayısı da artmış lokantalarda Türkçe isimler de var. Şiş kebap, tavuk şiş, lahmacun oralara ermiş. Konuk olarak eski bir lokantada ağırlandık. Orada da tavuk ikram edildi. Enstitü kullandığı binada tarihte yer alan ve büyük müzelerde bulunan heykel örneklemeleri yapılarak bina içlerine yerleştirilmiş. Kaldığımı otel girişinde de Arslan heykelleri var. Koruma kalkanı olmayan ülkelerden Cumhurbaşkanı dahi birkaç görevli ile korunuyor. Olayların az yaşandığı ifade ediliyor. Sokakta polis yok gibi belediye görevlileri dahi sınırlı rastlanıyor. Akşam saat 19.00'da ticari hayat bitiyor. Her köşede bir anıt var. Tarihten geleni yaşatıyorlar. Bu ülkeyi var kılan Deniz ve geçiş yolu olması, Denize bakan yapılar ile ada bir çevrili. Tarihte üzerine eklenince ilgi odağı olmuş. Görmeye değer ama bizdeki turizm değerleri ile mukayese edilmez. Bu arada bizim buralar gibi ağaç çok olmadığından 'çaput asmak' yerine deniz kenarında seyir için yapılmış köprü korkuluklarına kilit asılıyor dilek tutmak için, aşıklar kilit kilitleyip denize atıyormuş, kalbim sana kilitli diye, orada da bayağı bir kilit oluşumu doğmuş. Herkesin bir yoğurt yığışı var demek ki. Köpür genç o nedenle daha çok kilit asılacak anlaşılan. Gece hayatı da renkli olduğu anlatıldı. Otelleri güzel ama deniz gören tarafın fiyatı dahi ona göre tasarlanmış. Gezmeye değer ama uzun kalınır mı?
Ülkemizi il il gezdi iseniz farklılık için Malta gidilir. Kıbrıs Magosa Antik kent zenginliğinde bir tarih dokusu varmı? O mukayese size kalsın.