Ülke turizminin 40 yıllık tarihi paralelinde süregelen bir arayış söz konusu olmuştur: Turizmde 'devlet politikası' belirlenmesi ve 'kamu-özel kesim ortaklığı' kapsamında bu atılımın geliştirilerek, Anadolu değerlerinin turizm ekonomisine dönüştürülmesi. 1970'lerde aktif ulusal gündeme giren turizmde, yeterince yatırımcı ilgisi çekemeyen turizmde, temel konaklama yatırımları Özal'ın meşhur 1.Turizm Hamlesi ile aşıldı ve turizmin çarkları işletildi.
1980'lerde hareketlenerek 90'larda palazlanmaya başlayan turizm mekanizmasına çok kritik bir katkı koyularak, 1972 yılında özel yasa ile kurulan TÜRSAB entegre edildi. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği olarak devreye giren yeni STK, turizmde hayati işlev olan 'pazarlama' faaliyetlerini ulusal çapta yetkili ve etkili olarak geliştirerek, tüm turizm faaliyetlerinin koordinasyonunda gerekli destekleri sağlamak üzere çok iddialı bir şekilde kolları sıvadı.
Ancak, bu tarihlerde Antalya yöresi bile gelişmemiş durumdayken, doğal olarak tek potansiyel olan İstanbul öne çıktı ve ülke turizminde koşulsuz liderliğini sürdürdü. 2000'lere gelindiğinde, önemli bir kan değişimi gerçekleşti ve otelcilerin ulusal dernekler birliği olan TUROFED'in yönetimi, sancılı bir şekilde Antalya inisiyatifine geçti. Bu süreçte gelişen turizmin pazarlama işlerliği ise, ağırlıklı olarak yabancı tur operatörleri marifetiyle sürdürüldü.
1990'lardan itibaren ülke turizminin gelişiminde yaşanan en önemli olumsuzluk ise, kıyılarda yoğunlaşan kitle turizmi modeli ağırlıklı olarak moda halinde hızlanan 'tatil turizmi' karakteridir. Antalya dışında Muğla'da da sürdürülen bu model ile, Anadolu turizminin ana karakteri olan 'kültür turizmi' boyutu giderek zayıflamıştır. Bugün ise, artık unutulmaya yüz tutan turizmin diğer boyutları 'alternatif turizm' olarak gündeme getirilmeye çalışılıyor.
TÜRSAB ÜLKE PAZARLAMASI GÖREVİNDE NEREDE KALDI?
Gerçek hayatın özgün bir kesiti olan turizmde, ürünler çok çeşitlidir ve Anadolu bu yönden çok zengindir. Ancak, ülke turizminin güncel karakterinde, İzmir'in bile güdük kaldığı birkaç destinasyon dışında tüm yöreler turizmde gelişim beklemekte ve özlemektedir. Planlama ve pazarlama ise, tümden belirsizlik içindedir. Resmi 'devlet politikası' olan 2023 Türkiye Turizm Stratejisi ise, 7 yıldır uygulamadan yoksun ve kadük olmak aşamasındadır.
Normal koşullarda, ülke çapında 20 yörede Bölge Yürütme Kurulu olarak yerel teşkilatı olan TÜRSAB'ın, ülke turizminin ulusal gelişimine öncülük etmesi beklenirken, bugün İstanbul'da bile temel pazarlama ve gelişim için planlama belirsizlikleri hakimdir. Diğer yandan, ülke turizminin krizli yıllarında kritik görev ve destekler vermiş olan 'yerli tur operatörleri' ve 'ulusal hava şirketleri' bile, son yıllarda sıraya girerek iflas bayraklarını çekmişlerdir.
Turizmin global konjonktürü ve her türlü koşulların hızlı değişim içinde olduğu bir süreçte, ülke turizminin planlı hedeflerinin stratejik uyum içinde amaçlara uygun şekilde deveye sokulması, hayati önem taşımaktadır. Ulusal düzeyde bu çarkların yönetilebilmesi ise, çağdaş ve geçerli bir model içinde hareket edilmesini zorunlu kılıyor. Söz konusu işlerlik düzeni için de, istikrarlı bir 'kamu ve özel kesim işbirliği' tesisi ve sürdürülmesi gerekmektedir.
Bu çerçeve içinde, devletin 'düzenleyici rolü' kapsamında 14 yıl önce başlatılan çabalar, 7 yıl önce somut bir 'strateji' olarak resmen hareke geçirilmiştir. Ancak, bunun muhatabı olan piyasa dinamikleri ve sektörel örgütler, söz konusu mekanizmaya uyum sağlayamamış haldedir. Bu noktada özel yasası ile en önde gelen TÜRSAB'ın bu süreçte tek bir yorum ve demeç bile verememiş olması, mevcut tabloya açık ve net bir ışık tutmaktadır.
Türkiye'nin turizm macerasının başlangıcında kurulmuş olan, ulusal turizm ürünlerinin geliştirilmesi ve özellikle de pazarlamasından sorumlu 41 yıllık bir teşkilat, kamu-özel kesim işbirliğinde ve piyasa performansında yetersiz kalmıştır. Özellikle de bu yılların yarısında görev sürdürmüş olan aynı yönetim yapısı devredeyken, hem genel düzendeki aksaklıklar ve hem de acenteler piyasasında sürekli kan kaybedilmiş olması, bariz ve acı bir gerçektir.
Oysa, özellikle 2007'den itibaren yürürlüğe girmiş olan 2023 Stratejisi kapsamındaki Devlet politikası ve uygulama kararları çerçevesinde, özgün bir kamu-özel işbirliği ortamı tesis edilerek, planlı ve düzenli bir turizm mekanizması oluşturulması yönünde büyük adımlar atılabilirdi. Fakat bu dönemde 'kankalık' konumundaki Bakan- Başkan işbirliğindeki ana strateji tercihi 'şampiyon turizm' dekoru arkasında, piyasa gerçeklerinin çarpıtılması olmuştur.
Günümüzde ise, her yanı turistle dolup taşsa bile, umulan ticari rantabliteyi yakalamaktan çok uzak ve yarınlarına umutla bakamayan bir turizm endüstrisi oluşmuştur. Daha gelişme sürecindeki turizme çare olarak da, pazarlama performansının artırılması yerine 'yatırımların durdurulması' gibi çarpık reçeteler yazılmaktadır. Bugün Anadolu turizm ürünlerinin piyasaya hazırlanması gerekirken, TÜRSAB kongre ve genel merkez sarayları inşa etmektedir.
YENİ TÜRSAB YÖNETİMİ DÖNEMİNDE NELER OLABİLİR?
Günümüzde devran dönmüş ve 21. TÜRSAB Genel Kurulu ile yeni bir dönemin ufukları açılmıştır. Üstelik son 7 dönem itibariyle 14 yıldır görevde olan uzatmalı Başkan, son 2 dönemdir 'artık gideceği' sözünü vermiş haldedir. Bu durumda, TÜRSAB'ta göreve gelecek yepyeni bir yönetimin Türk Turizminin yıllardır zorunlu patinaj yapan dinamizmine ne gibi katkılar yapabileceği ve mevcut koşulların nasıl değişebileceğini irdelemekte yarar vardır.
TÜRSAB Teşkilatının iç yapısı ve Acente sektörünün iç dinamikleri detaylarına girmeksizin, sadece makro turizm açısından ele alacağımız bu analize ilişkin özet bir altyapısal bilgi tablosunu da, yorumumuza ekliyoruz. Yukarıda da değinildiği gibi, turizmin makro organizasyonunda alt sektörlerin uyumlu işbirliği ve Devletin özgün desteği ile piyasanın düzenlenmesi zorunludur. Oyunun kurallarının eksik ve aksaklığında ise, işler arap saçına dönmektedir.
2023 Stratejisi konusunda ise, karmaşık bir düzen içinde kotarılmış olan 'devlet politikası belirlenmesi' sürecine gerekli ihtimam ve destek, özel kesim ve turizm alt-sektörleri tarafından verilememiştir. Bu konuda doğal önderlik yapması gereken TÜRSAB ise, söz konusu rolü gereğince üstlenmemesi yanı sıra, asıl gündemin hasıraltı edilerek 'çatı yasası' ve hatta TÜROFED Yasasının da battal olmasına yol açan tasarruflarda bulunmuştur.
Bu noktada, geçen yıl sonunda TÜRSAB Başkanlığına adaylığını açıklamış olan Emin Çakmak'ın resmi sitesinde yayınlamış olduğu 'seçim beyannamesi' kapsamındaki 85 Maddenin başında 'turizmde tek çatı ve tek yasa' gibi net bir hedefin beyan edildiğini tespit etmek gerekiyor. Yani; Son 7 yıldır TÜRSAB Yönetimince 'yok farz edilen' ve görmezden gelinen hayati bir gündem, yeni Yönetim Adayınca 'ana ve asli hedef' olarak baştacı edilmektedir!
Bu çok önemli ve tüm ezberleri bozan yaklaşım paralelinde, turizme bütünsel bir endüstri olarak yaklaşımlarla çok detaylı maddeler içeren beyannamede, sektörel birlik ve kamu-özel diyaloğu kapsamında çok kritik ve tutarlı detaylar bulunmaktadır. Bu yenilikçi yaklaşımlarla göreve gelebilecek yeni bir yönetimin de, turizme taptaze bir kan getirerek, son yıllarda oluşan tüm darboğazların aşılması yönünde sinerji sağlayabilmesi söz konusudur.
İçine girilmiş olan hızlı gelişim sürecinde tüm dengeleri bozularak, 2000'li yıllarda çok ciddi sorunlar içinde bocalamaya mahkum kalmış olan turizm endüstrisinin sorunlarının çözülmesi, herkesin çıkarınadır. Bu yönde yeni TÜRSAB Adayının hedefleri ise, 2023 Stratejisini ikiye katlayan 100 Milyar$ düzeyindedir. Sağlıklı yapılaşmaya kavuşarak Anadolu değerlerinin gereğince devreye sokulmasıyla, Türk Turizmi bu performansa rahat ulaşabilir.
SONUÇ: Turizme taze kan sağlayabilecek 'Yeni bir TÜRSAB Yönetimi Projesi' için, ataletten çıkılarak tüm ulusal paydaşların 'yapıcı destekleri' ve beklenen '3.Turizm Hamlesi' için 'taze umutların uyanması' ortamlarını dileriz!