Yazmayalı çok zaman oldu farkındayım. Minik bir rahatsızlığımı fırsata çevirerek aldım kalemi elime. Çok özlemişim, sizlerden güzel yorumlar geldikçe daha da yazmaya yürekleniyorum. Bu zamana kadar hep yurtiçi rotalarını yazdım sizlere. Yine de devam edeceğim fakat, bu sefer sıklıkla gittiğim ve her defasında ayrı etkilendiğim Lübnan ve başkenti Beyrut' tan bahsetmek istiyorum. Esasında bütün duyguları bir arada yaşadığım enteresan bir ülke. Uzun bir süre savaşı yaşamış, hem de en derinlerde. Ama gecelerine bakıyorsunuz sabahlara kadar eğlence. Devlet başkanları süikaste kurban gidiyor, ortalık karışıyor. 3 5 gün sonra tekrar hayat normal seyrine dönüyor. Belki alışkanlık belki de hayata umutla tutunma çabası artık ne derseniz. Aslında bu ülkeyi anlatan en iyi görsel bayrağı diye düşünüyorum. Bayrağında bulunan kırmızı şeritler ülkede dökülen kanları, beyaz şerit barışı ve Ortadoğu'nun tek kar yağan ülkesi olduğunu, 40 mt. ye kadar kök salabilen sedir ağacı ise ebediyeti ve umudu simgeliyor ülkenin özeti niteliğinde. Fotograf: Gulcan Akdoğan
Lübnan'a gelmişseniz; yapacak o kadar çok şey var ki 8 gün boyunca doya doya gezebilirsiniz. Ama ben size en mühim olanları sıralamak isterim. Öncelikle ülkenin toplam nüfusu sadece 6 milyon civarında. Kuzeyinden Güneyine 2.5 saatte ve Doğusundan Batısına maksimum 1.5 saatte gidebilecek kadar da küçük bir ülke.
beyrut merkezine gelecek olursak; ilk gidilen yer genelde Güvercin Kayalıkları oluyor muhteşem manzarası ve hikayesiyle, 2005'te Cumhurbaşkanı Refik Hariri'nin suikaste uğradığı yeri ve anıtı, en göze çarpan eserlerden olan Muhammed el Emin Camii, Refik Hariri'nin mezarı, Yıldız Meydanında bulunan Saat Kulesi, Roma Hamamı gezilecek yerlerin başında geliyor.
Ülkenin en kuzeyinden yani Suriye sınırına 30 km uzaklıkta olan Trablusşam'dan bahsedelim. Bana en mistik gelen şehirlerinden biri de burası. Her yerde kurşun izleri, dar sokaklar, abbaralar, çarşılar, sığınaklar, camiler, kiliseler, en çok üzen şeylerden biri de harap bir şekilde gördüğüm İstanbul'dan Mekke'ye kadar yapılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilmem kaç bin euro Almanya'ya borç ödediği, tarihimizin en önemli meselelerinden biri olan demir yolu hattının ve istasyonun bitap düşmüş hali insana gerçekten Ortadoğunun göbeğinde hissettiriyor.Fotoğraf : Khaled Tadmori
Hüzünden sıyrılıp güneye doğru indiğimizde tarihin köklerine, Latin alfebesinin atası olan Fenikelikere yurt olmuş Byblos'a gelme zamanı. Byblos o kadar güçlü bir şehirmiş ki ticaretin kalbi burada atarmış. Mesela denizin en derinliklerinden her bir salyangozdan yanlızca bir damla mor rengi çıkarılıp Lübnan'ın Sur şehrine tekstilde kullanılmak üzere ve Avrupanın zenginlerine ihraç etmişler. Nadir bulunduğu için mor asaletin ve zenginliğin rengi olmuş. Hatta halktan biri mor rengi giymeye cüret ederse vatan haini sayılırmış. Mısır'dan getirilen papirus bitkisini kağıt yapıp Yunanistan' a göndermişler ve ülkenin de simgesi olan sedir ağacından sandallar, gemiler yapıp satmışlar. Şimdilerde ise tarihle iç içe yaşayan bir şehir olduğu için UNESCO Dünya Miraslar Listesinde. Dağlardan toplayıp ortaya çıkardıkları milyon yıllık dev fosilleri burada sergileyip satışa sunuyorlar. Gerçekten antika değerinde muhteşem fosiller var. Her gittiğimde aklım kalıyor resmen. Çarşısında büyülendikten sonra antik kentini, kalesini gezip antik limanda nefis bir balık yiyebilirsiniz ya da kahvelerinizi yudumlayabilirsiniz Akdeniz'in üstünde batan güneş eşliğinde. Fotoğraf: Gülcan AkdoğanDaha da Güneye gidersek doğal güzelliklere doğru yol almış oluruz. Jounieh'de eşsiz iki katlı sarkıt ve dikitlerle bezenmiş Jeita Mağarasını görmeden dönmek ciddi bir kayıp olur kesinlikle. Mağaraya ulaşmak da oldukça keyifli. Öncelikle teleferikle Nahr el Kalb vadisi üzerinden güzel manzaralar seyrederek kısa bir yolculukla üst mağaraya çıkılıyor. Üst mağara gezildikten sonra alt mağaraya gitmek için golf arabalarına biniliyor. Ardından alt mağarayı gezmek için botlara biniliyor. Botlarla doğanın bu muhteşem mucizesini gezmek sizi o anda büyüleyecek zaten eminim. Fotoğraf çekmek yasak her iki tarafta da ama zaten hiçbir fotoğraf makinası bu güzelliğin hakkını veremiyor. O yüzden sizi yerinde görmeye davet ediyorum. Tabi ki Jouneih e gelmişken Meryem Ana mucizesinin 50. Yılını kutlamak için Paris'ten getirilen Meryem Ana heykelinin bulunduğu Harissa Tepesini görmeniz de şart. Çünkü muhteşem bir Beyrut, Jounieh ve Akdeniz manzarası var. Fotoğraf: Hülya Dikmen Hep güney kuzey yönünde ilerlemeyelim, birazcık da denizden ayrılıp doğu yönüne gittiğimizde ülkenin assolisti olarak nitelendirdiğim Baalbeck Antik Kentini ziyaret edelim. Burası, "Offff bu nasıl büyük ve geniş sütunlar . Bunu o zamanın şartlarında nasıl taşımış olabilirler, o da yetmemiş nasıl böyle ince ince işlemiş olabilirler" gibi birçok şaşkınlık cümlelerini kurarak gezmeye başladığınız ve "hala sapasağlam olarak gördüğüm ilk tapınak idi, burası Lübnan mı yaaa" gibi sözlerle bitirdiğiniz bir yer olacak kesinlikle. 2 bin tonluk taşları, görkemli sütunları, Baal tanrısından Kleopatra'ya uzanan dedikoduları ile etkileyen, doğudan batıya devam eden ticaret yolunun en önemli merkezi olan nefes kesen Baalbeck olmadan bir Beyrut Turu düşünülemez heralde bu sözlerden sonra. Gelin ve saatlerce zaman geçirin, kendinizi Baalbeck Antik Kenti vatandaşıymış gibi hissedin ve hayal kurun. Fotoğraf: Elie Abou JaoudeSanırım şuan editörün kitap yazmıyoruz köşe yazısı yazıyoruz Gülcan hanım dediği yerdeyim. Çünkü Lübnan'la ilgili anlatılması gerekenler buraya sığmayacak kadar fazla. Şimdi kısaca bahsedeceğim yerlerle ilgili yazılarımı daha sonraya saklıyorum. Takipte kalmanız tavsiyedir.
Kışın kayak merkezlerinin başında gelen Faraya Dağını, Lübnan' ın eski başkenti Deyrül Kameri ve Osmanlı Valisi Emir Beşir Şihab tarafından yaptırılan muhteşem işlemeleriyle göz dolduran Beydettin Sarayını, Baalbeck ile aynı rotada görülecek olan Emevi Kenti Anjar, Roma döneminden kalma şarap mağaraları ile ünlü Ksara, Lübnan'ın en güney bölgesinde tarihi denizle buluşturan Sayda Sidon ve Sur şehirlerini de görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Offff.... Yemeklerinden ve eğlencesinden bahsetmeden de bitmemeli bu yazı. Öyle bir menüleri var ki hepsini yemeniz sanırım imkansız. Nohut köftesi diyebileceğimiz falafel, bir çeşit salata olan fattoush, zahterli pizza gibi olan manakish, Arap kısırı olarak bilinen tebbule, kahvaltılık sos denilecek muhammara, patlıcanlı humusa benzeyen Mütebbel, ekşili ciğer kavurma, etli Humus, çiğ et ezmesi gibi bir çok mezenin yanı sıra kebap, tavuk, balık gibi ana menülerini hiç saymıyorum bile. İçecek denildiğinde Arap rakısı olarak geçen Arak, Ksara şarabı, bira olarak da Almaza tercih edilebilecek içeceklerden. Alkolsüz tercihlerden Ananas suyu da en çok tüketilenlerden. Vee bu kadar yemekten bahsetmişken bol sanatçılı dansözlü Lübnan gecelerini es geçmemek lazım. Lübnan müzikleri hem inanılmaz eğlenceli olurken hem de acayip duygusal olabiliyor. Sadece gecelerde değil gündüz sokaklarda da şarkılarını çok sık duyduğunuz bir isim var ki dillere destan... Birçok Lübnanlı gibi hikayesi Mardin'den Beyrut'a uzanan Arap dünyasının kraliçesi olarak nitelendirilen ve Lübnan'ı bütün dünyada temsil eden Feyruz' dan bahsediyorum tabiki. Mutlaka dinlemelisiniz.
Ben hep derim ki; eğer bir ülkenin ya da şehrin tarihi özelliği, acı tatlı yaşanmışlıkları, mutfak lezzeti, doğal güzelliği varsa, eğlencesi sabahlara kadarsa, hele içinde birazcık da atraksiyon varsa tam da bana göre bir yer demektir. İşte Lübnan kelimenin tam anlamıyla böyle bir ülke. Siz de bu güzellikleri zirvede yaşamak istiyorsanız hadi o zaman Beyrut'a.
Bu arada bilmeyenler için değinmeden geçemeyeceğim sanırım. Adana'dan Beyrut'a direkt uçak var. Diğer şehirlerde yaşıyorsanız, hem Adana'da efsane kebabımızı yiyip kısa bir şehir turu yaptıktan sonra Beyrut'a uçabilirsiniz. Bir taşla iki kuş, en sevdiğim.
Lübnan'a gelmişseniz; yapacak o kadar çok şey var ki 8 gün boyunca doya doya gezebilirsiniz. Ama ben size en mühim olanları sıralamak isterim. Öncelikle ülkenin toplam nüfusu sadece 6 milyon civarında. Kuzeyinden Güneyine 2.5 saatte ve Doğusundan Batısına maksimum 1.5 saatte gidebilecek kadar da küçük bir ülke.
beyrut merkezine gelecek olursak; ilk gidilen yer genelde Güvercin Kayalıkları oluyor muhteşem manzarası ve hikayesiyle, 2005'te Cumhurbaşkanı Refik Hariri'nin suikaste uğradığı yeri ve anıtı, en göze çarpan eserlerden olan Muhammed el Emin Camii, Refik Hariri'nin mezarı, Yıldız Meydanında bulunan Saat Kulesi, Roma Hamamı gezilecek yerlerin başında geliyor.
Ülkenin en kuzeyinden yani Suriye sınırına 30 km uzaklıkta olan Trablusşam'dan bahsedelim. Bana en mistik gelen şehirlerinden biri de burası. Her yerde kurşun izleri, dar sokaklar, abbaralar, çarşılar, sığınaklar, camiler, kiliseler, en çok üzen şeylerden biri de harap bir şekilde gördüğüm İstanbul'dan Mekke'ye kadar yapılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilmem kaç bin euro Almanya'ya borç ödediği, tarihimizin en önemli meselelerinden biri olan demir yolu hattının ve istasyonun bitap düşmüş hali insana gerçekten Ortadoğunun göbeğinde hissettiriyor.Fotoğraf : Khaled Tadmori
Hüzünden sıyrılıp güneye doğru indiğimizde tarihin köklerine, Latin alfebesinin atası olan Fenikelikere yurt olmuş Byblos'a gelme zamanı. Byblos o kadar güçlü bir şehirmiş ki ticaretin kalbi burada atarmış. Mesela denizin en derinliklerinden her bir salyangozdan yanlızca bir damla mor rengi çıkarılıp Lübnan'ın Sur şehrine tekstilde kullanılmak üzere ve Avrupanın zenginlerine ihraç etmişler. Nadir bulunduğu için mor asaletin ve zenginliğin rengi olmuş. Hatta halktan biri mor rengi giymeye cüret ederse vatan haini sayılırmış. Mısır'dan getirilen papirus bitkisini kağıt yapıp Yunanistan' a göndermişler ve ülkenin de simgesi olan sedir ağacından sandallar, gemiler yapıp satmışlar. Şimdilerde ise tarihle iç içe yaşayan bir şehir olduğu için UNESCO Dünya Miraslar Listesinde. Dağlardan toplayıp ortaya çıkardıkları milyon yıllık dev fosilleri burada sergileyip satışa sunuyorlar. Gerçekten antika değerinde muhteşem fosiller var. Her gittiğimde aklım kalıyor resmen. Çarşısında büyülendikten sonra antik kentini, kalesini gezip antik limanda nefis bir balık yiyebilirsiniz ya da kahvelerinizi yudumlayabilirsiniz Akdeniz'in üstünde batan güneş eşliğinde. Fotoğraf: Gülcan AkdoğanDaha da Güneye gidersek doğal güzelliklere doğru yol almış oluruz. Jounieh'de eşsiz iki katlı sarkıt ve dikitlerle bezenmiş Jeita Mağarasını görmeden dönmek ciddi bir kayıp olur kesinlikle. Mağaraya ulaşmak da oldukça keyifli. Öncelikle teleferikle Nahr el Kalb vadisi üzerinden güzel manzaralar seyrederek kısa bir yolculukla üst mağaraya çıkılıyor. Üst mağara gezildikten sonra alt mağaraya gitmek için golf arabalarına biniliyor. Ardından alt mağarayı gezmek için botlara biniliyor. Botlarla doğanın bu muhteşem mucizesini gezmek sizi o anda büyüleyecek zaten eminim. Fotoğraf çekmek yasak her iki tarafta da ama zaten hiçbir fotoğraf makinası bu güzelliğin hakkını veremiyor. O yüzden sizi yerinde görmeye davet ediyorum. Tabi ki Jouneih e gelmişken Meryem Ana mucizesinin 50. Yılını kutlamak için Paris'ten getirilen Meryem Ana heykelinin bulunduğu Harissa Tepesini görmeniz de şart. Çünkü muhteşem bir Beyrut, Jounieh ve Akdeniz manzarası var. Fotoğraf: Hülya Dikmen Hep güney kuzey yönünde ilerlemeyelim, birazcık da denizden ayrılıp doğu yönüne gittiğimizde ülkenin assolisti olarak nitelendirdiğim Baalbeck Antik Kentini ziyaret edelim. Burası, "Offff bu nasıl büyük ve geniş sütunlar . Bunu o zamanın şartlarında nasıl taşımış olabilirler, o da yetmemiş nasıl böyle ince ince işlemiş olabilirler" gibi birçok şaşkınlık cümlelerini kurarak gezmeye başladığınız ve "hala sapasağlam olarak gördüğüm ilk tapınak idi, burası Lübnan mı yaaa" gibi sözlerle bitirdiğiniz bir yer olacak kesinlikle. 2 bin tonluk taşları, görkemli sütunları, Baal tanrısından Kleopatra'ya uzanan dedikoduları ile etkileyen, doğudan batıya devam eden ticaret yolunun en önemli merkezi olan nefes kesen Baalbeck olmadan bir Beyrut Turu düşünülemez heralde bu sözlerden sonra. Gelin ve saatlerce zaman geçirin, kendinizi Baalbeck Antik Kenti vatandaşıymış gibi hissedin ve hayal kurun. Fotoğraf: Elie Abou JaoudeSanırım şuan editörün kitap yazmıyoruz köşe yazısı yazıyoruz Gülcan hanım dediği yerdeyim. Çünkü Lübnan'la ilgili anlatılması gerekenler buraya sığmayacak kadar fazla. Şimdi kısaca bahsedeceğim yerlerle ilgili yazılarımı daha sonraya saklıyorum. Takipte kalmanız tavsiyedir.
Kışın kayak merkezlerinin başında gelen Faraya Dağını, Lübnan' ın eski başkenti Deyrül Kameri ve Osmanlı Valisi Emir Beşir Şihab tarafından yaptırılan muhteşem işlemeleriyle göz dolduran Beydettin Sarayını, Baalbeck ile aynı rotada görülecek olan Emevi Kenti Anjar, Roma döneminden kalma şarap mağaraları ile ünlü Ksara, Lübnan'ın en güney bölgesinde tarihi denizle buluşturan Sayda Sidon ve Sur şehirlerini de görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Offff.... Yemeklerinden ve eğlencesinden bahsetmeden de bitmemeli bu yazı. Öyle bir menüleri var ki hepsini yemeniz sanırım imkansız. Nohut köftesi diyebileceğimiz falafel, bir çeşit salata olan fattoush, zahterli pizza gibi olan manakish, Arap kısırı olarak bilinen tebbule, kahvaltılık sos denilecek muhammara, patlıcanlı humusa benzeyen Mütebbel, ekşili ciğer kavurma, etli Humus, çiğ et ezmesi gibi bir çok mezenin yanı sıra kebap, tavuk, balık gibi ana menülerini hiç saymıyorum bile. İçecek denildiğinde Arap rakısı olarak geçen Arak, Ksara şarabı, bira olarak da Almaza tercih edilebilecek içeceklerden. Alkolsüz tercihlerden Ananas suyu da en çok tüketilenlerden. Vee bu kadar yemekten bahsetmişken bol sanatçılı dansözlü Lübnan gecelerini es geçmemek lazım. Lübnan müzikleri hem inanılmaz eğlenceli olurken hem de acayip duygusal olabiliyor. Sadece gecelerde değil gündüz sokaklarda da şarkılarını çok sık duyduğunuz bir isim var ki dillere destan... Birçok Lübnanlı gibi hikayesi Mardin'den Beyrut'a uzanan Arap dünyasının kraliçesi olarak nitelendirilen ve Lübnan'ı bütün dünyada temsil eden Feyruz' dan bahsediyorum tabiki. Mutlaka dinlemelisiniz.
Ben hep derim ki; eğer bir ülkenin ya da şehrin tarihi özelliği, acı tatlı yaşanmışlıkları, mutfak lezzeti, doğal güzelliği varsa, eğlencesi sabahlara kadarsa, hele içinde birazcık da atraksiyon varsa tam da bana göre bir yer demektir. İşte Lübnan kelimenin tam anlamıyla böyle bir ülke. Siz de bu güzellikleri zirvede yaşamak istiyorsanız hadi o zaman Beyrut'a.
Bu arada bilmeyenler için değinmeden geçemeyeceğim sanırım. Adana'dan Beyrut'a direkt uçak var. Diğer şehirlerde yaşıyorsanız, hem Adana'da efsane kebabımızı yiyip kısa bir şehir turu yaptıktan sonra Beyrut'a uçabilirsiniz. Bir taşla iki kuş, en sevdiğim.
*Gezdiğim yerlerle ve yazdığım rotalar ile ilgili fotoğraf ve videolarımı görmek isteyip, instagramda seni bulamıyoruz diyenler için instagram adresim: evegelgulcan
(Yoğun dönemlerde eve çok nadir uğradığım için annemin sitemlerinden ilham olmuş bir instagram adıdır. Bilgilerinize)
Canim benim ne güzel yazmışsın gezmiş gibi oluyor insan
Süper bir yazı olmuş Tebrik ederim
Kalemine sağlık ablacım ,öpüyorum..