Bir önceki yazımda kafamda dolaşan bir aşk hikayesi demiştim. Yazmasam içimde kalırdı doğrusu. Bütün dünyanın saygı gösterdiği adama duyulan acı bir aşk hikâyesi bu.
Şirok Caddesi
Henüz 14-15 yaşında genç bir delikanlı. Okumak için doğup büyüdüğü Selanik'ten Manastır'a gelmiş, gurbet ellerde kışlada kalıp vatana hizmet etmek için hazırlanan ve eğitim gören bir genç Mustafa Kemal. Haftanın belli zamanları bir nevi mecburiyet caddesi olan Şirok Caddesinde yürür, belki de farklı bir yerde olduğu için etrafına meraklı gözlerle, fakat başı hep dimdik yürür. Şirok denilen cadde o kadar canlı ki neo-klasik binalarla sıralanmış cafeler, restorantlar, konsolosluklarla dolu. Şuan turistik oldugu için değil, o zaman da oldukça canlı ve renkli bir sokak. Ünlü okulların bulunduğu bir şehirmiş zamanında.
FOTO: Kolaj (Atatürk Resmi: anıtkabir.org - Bitola Askeri İdadi: Gülcan Akdoğan)
Mustafa Kemal ve Eleni'nin Büyük Aşkı
Bu kadar kalabalık bir sokakta bile gelip geçerken sarı saçlarıyla, mavi gözleriyle ve çok yakışan üniformasıyla herkesin de dikkatini çeker. Ama öyle biri var ki; yollarını gözler, pencere önünde bir kere kafasını çevirip göz göze gelsin diye bekler Eleni günlerce, aylarca. En nihayetinde ilk defa Mustafa Kemal'in de en ön sıralarda yürüdüğü bir tören geçitinde göz göze gelirler. İlk görüşte aşktı bu yaşanan. Artık pencereler yetmez, kapı önlerinde bakışmalar başlar. Giderek aşkları daha da büyür. Ne büyük bir bekleyiştir bu tek bir anı için saatlerce pencereden bakmak. Tabi telefonlar yok, mesajlar, görüntülü konuşmalar yok. Kolay ulaşamadıkları için kolay vazgeçmek de yok. Her şey iyi hoş ama genç kızın ailesinin din farklılığına olan tutuculuğu yüzünden bir türlü bir araya gelmeye cesaret edemezler. Sadece aile değil tüm şehrin ayağa kalktığı ve böyle bir dedikoduyla çalkaladığı zamanlar. Ama aşk bu ya ne yasak dinler, ne imkansızlık. Mektuplaşmalar başlar en masumane duygularla. İnsan hayatında kaç kişiye mektup yazar ki zaten heyecanla, mektubun karşılığını beklemek hele büyük kalp çarpıntısı olsa gerek. Aşkla, hasretle, bir kere görebilmek için defalarca Şirok Caddesinden geçiren şeydi hissedilen. Mustafa Kemal'e aşk serenadları yaptıran kadındı Eleni. Mektuplaşmalar artık yetmiyordu ya da uzaktan bakışmalar. Gizli gizli buluşmak için planlar yapıyorlar, kısa da olsa görüşebiliyorlardı. Ama nihayet Manastır'dan uzaklaşıp gözlerden uzak olmak için bir firsat çıkmıştı. Eleni' nin teyzesinin bağ evine giden gençler biraz vakit geçirdikten sonra Eleni'nin babası Eftim bey, genç aşıkları görür ve adeta delirir. Kızını eve kapatır. Kendi gibi saygın ortodoks bir ailenin oğluyla evlendirmeye çalışır. Ama ne mümkün. Mustafa Kemal umutsuz bir şekilde ilk aşkından ayrılmak zorunda kalır. Eleni, büyük aşkını hiç unutamayıp hayatı boyunca hiç evlenmemiş bir kadın. Bütün dünyada adını duyup gururlandığı Mustafa Kemal gönlünde, 80 yaşında Florina'da hayatını kaybetti. Ama Manastır ve çevresinde yürekleri sızlatan bu imkansız aşk hikayesi tıpkı Romeo ve Juliet aşkı gibi dilden dile dolaştı, filmler çekildi, tiyatrolara konu oldu. Eleni gibi belki de Mustafa Kemal de ilk aşkını unutamamıştır kim bilir. O büyük aşkı yaşarken her ikisi de hayal edebilir miydi acaba büyük bir cumhuriyet kuracağını, Atatürk olacağını, dünyanın bir çok yerinde büstlerinin, heykellerinin dikileceğini. Bilemezlerdi. Herşeyden habersiz sadece sevmişlerdi. Şimdilerde ise elimizde sadece Mustafa Kemal Atatürk'ün okulu olan Bitola Müzesinde sergilenen Eleni'nin yazdığı bir mektup, Eleni'nin evi ve Şirok sokağında yürürken zihnimizi meşgul eden o büyük aşk kaldı vaaayy be dedirten.
ELENI' NİN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E YAZDIĞI MEŞHUR MEKTUP:
"Kemal Atatürk'e,
Bir zamanlar bir yerde...
Çok seneler geçti, ben hâlâ her gün senden haber bekliyorum.
Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla.
Kâğıttaki gözyaşlarımı göreceksin.
Yıllar geçiyor. Buralarda seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor.
Bir şeyler oluyor.
Bu satırları okurken başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt ve ona sor:
'Manastırlı Eleni Karinte adında birinin, bir günlük tanıdığı ve âşık olduğu adama bütün ömrünü harcamış olduğuna inanıyor mu?'
Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme.
Senin kadar mutlu olmasını diliyorum.
Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum.
Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum...
Babam vefat etti.
Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi.
Ağlıyordum. Biliyordum, tüm kilitleri ve hapisleri boşunaydı.
Beni evlendirecek olduğu adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi.
Ben kendisine, 'Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum' dedim.
Bir daha da görmedim.
Babam beni hiçbir zaman affetmedi, ben de kendisini.
Ölmeden birkaç gün önce yanına çağırdığında, 'Eleni, biliyorum yanlış yaptım, hiçbir zaman iyi bir baba olamadım' dedi.
'Affetmeni istemiyorum, sen de isteme benden, Allah ikimizi affetsin. Senin için en iyisini isterken en kötüsünü yaptım' dedi.
Babam kötü bir adam değildi.
O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim.
Bütün hayatım bir gün içinde.
Ebediyen seni seven ve seni bekleyen Eleni Karinte'n..."
Çok güzel bir anlatım ve o zamanda yaşamış gibi duygunuzu belirtmiştiniz gulcan hanım teşekkürler sevgi ile :))
dilinize yüreginize saglık tüyleri diken diken eden bir konu ve güzel bir yazı
Tüyleri diken diken eden bi hikaye. Bu yazma isini daha da arttir hatta bi kitapta bekliyoruz senden
Eskimeyeni makbuldür herşeyin eskimeyen dostumdan eskimeyen bir aşk hikayesi . Klavyene sağlık sen yaz geç de olsa okuruz.
Ne güzel bilgileri ne güzel bir dille anlatıyorsun bize böyle ağzına yüreğine sağlık canımm
Tebrikler güzel kardeşim sağlık ve esenlikle, kalemine kuvvet..
O aşkı bize de hissettirdin arkadaşım yüreğine sağlık ❤
Ne kadar naif bir yaşanmışlık... Teşekkür ederim kendi adıma bu güzel hikayayle tanıştırdığın için...