Ben, kimliği ve kültür zenginliği olan şehirleri, kasabaları, köyleri çok severim. Hele ki
sokaklarında yürürken etrafıma bakmaktan düşme tehlikesi yaşıyorsam, her karesinde
fotoğraf çekilmek istiyorsam, ama yine de en güzel fotoğraf makinası benim gözlerim diyip
daha da hafızama kazımak istiyorsam işte oraya kalbimi bırakabilirim. Mardin tam olarak böyle bir
yer...
Fotoğraf: Gökhan Göncel
Taş, Güneş, Ezidiler ve Mardin
Taşlar dile geliyor Mardin denilince. Mezopotamya Ovası gibi muhteşem bir manzaraya sahip olduğundan mıdır nedir; sanki ustaları lâl olmuşçasına bütün meramlarını taşa dökmüşler. İnsana o kadar büyük bir saygıları var ki her canlı güneşi görsün diye tasarlamışlar evleri. Belki de farketmeden geçmişlerinden gelen inanışları geleneğe dönüştürmüş halleridir bu durum. Ne de
olsa hala topraklarında güneşe ve aya daha doğrusu; battıktan sonra tekrar doğan doğa
olaylarına inanan Ezidiler gibi yıllarca doğru tanınmamış, hala Asur kültürünü ve dinini
yaşatan bir toplumun komşuları. Tamamı terkedilmiş hayalet formunda da olsa Ezidi köyleri
var bu güzel memlekette. Korku filmlerinin çekildiği bir yer haline gelse de hala mezarlıkları
aktif. Yani hem Mardin ve civarından hem de çoğunluğu Irak, Suriye ve Avrupada olan Ezidiler
ölünce köylerinde gömülmek istiyorlar. Ki ölümden sonra tekrar dirilip başka bedenlerde can bulacağına inanan bir toplum için mezarlıklar da cenaze törenleri de oldukça önemli ve ilgi
çekici.
Ezidilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Kürtlerin, Arapların ve Türklerin bir arada dostlukla
yaşadıkları eşsiz bir yer burası. Eeee, kültürler bir arada olur da birbirlerinden etkilenmemek olur mu
hiç?
Fotoğraf: Ozan Turhan
Süryaniler ve Mardin
Roma döneminde Süryani kelimesi, Putperest olanlarla İsevi olanları ayırt etmek için kullanılsa
da şimdilerde misyonerlik faaliyetleriyle Ortodoks, Katolik ve Protestan olan süryaniler kendi dilleri
ve bambaşka kültürleri olan bir ırk. Tıpkı ezidi köyleri gibi terkedilmiş olsa da sadece süryanilerin yaşadığı köyler de var. Zaten bir bölgenin kültürünü görmek ve öğrenmek istiyorsanız, o bölgenin köylerine gitmek, çaylarını içip insanlarıyla sohbet etmek, sokaklarında kaybolmak gerekmez mi sizce de? Hele ki bayramına, düğününe, dini törenlerine, belki festivaline, belki de bir cenaze törenine denk geldiyseniz tadından yenmez orası. Son zamanlarda Kadir Inanır ve Vahide Perçin'in
başrolünde oynadığı Kap filmi zamanında tamamı Süryani olan Kıllıt köyünde çekildi. Ve köyün sessiz çığlıklarını anlatıyor. Nasıl büyük bir dramdır yaşananlar. Köydeki muhteşem işlemeli ve
yıkılmak üzere olan evlerin kim bilir nasıl hikayeleri var tıpkı filmdeki gibi. Bunları görmeden, duymadan bir gezi bitebilir mi? Tercih sizin ama bence bitmemeli.
Fotoğraf: Gökhan Göncel
Kubbe ve Minareleriyle Mardin
Ezidilerin, Süryanilerin kültürlerinin yanısıra yine taşların konuştuğu ve her taş sayısının ve işlenen
motiflerin anlamlarının olduğu Artuklu kubbeleriyle ve minareleriyle donatılmış cami ve medreseleri de görmek gerekir. Insan bazen büyük dehşete düşüyor. Yıllar yıllar öncesinde var olan saygının, ilim, bilim ve muhteşem ince düşüncenin şu dönemde eksik kalması şaşılacak bir olay. Kasımiye Medresesinde ve birçok cami ve medresede olduğu gibi içinde çok fazla mesajın barındığı hayat havuzu, Zinciriye Medresesinde olduğu gibi derslikteyken hem seslerin birbirine karışmadığı hem de hoparlör görevi görüp bütün medreseye ezan ve anonsların okunanabilgi mimari bir sistem ve astronomiye ışık tutan havuz, tıpkı Ulu camideki gibi bizlere doğru yaşam anahtarını sunan minare işlemeleri bana içinde bulunduğumuz modern dünyayı sorgulatıyor doğrusu. Asla geçmişte yaşamak
istemezdim ama geçmişin güzelliklerini de geliştirerek günümüze taşımak beni inanılmaz
keyiflendirirdi.
Leyli Geceleri
Mardin denince akla gelen ve tanıtımında ciddi bir öneme sahip diğer bir konuda Leyli Geceleri adı
verilen eğlencesidir. İnsanı dans etmeye iten cümbüş, büyük kasnaklı def, ud ve darbukalı
peşrev müziğiyle, dizlerin üstüne çöke çöke gerçekleşen Reyhani Dansıyla dikkat çeken bu
gecelere katılmadan da bir Mardin düşünülemez heralde.
Aşure ve Mardin
Mardi'i bir yemeğe benzetecek olsaydım kesinlikle aşure derdim. Başka hangi şehir içinde
bir tutam ekşi, bir tutam tatlı, bir tutam karanfil acısı, birer tutam besleyici bakliyatlar, birer tutam
yokluktan biraraya gelmek zorunda kalmış malzemeleri içinde barındırabilir ki? Ha birde
senede bir kere de olsa mutlaka büyük heyecanla beklenen ve pişirilen bir tatlı olmasının da
Mardin'in bağımlılık yapmasıyla ve her gelenin tekrar tekrar gelmeyi arzulamasıyla son derece
örtüştüğünü düşünüyorum.
Aaa yoksa siz hiç Mardin'i görmediniz mi?
Öyleyse hiç durmayın.
Harika bir rehberle keşfettik Mardin'i
Teşekkür ederim. Ben de harika insanlar kazandım o turdan
Maşallah canım ne güzel yazmış anlatmışsın. Çok tebrik ediyorum
Can güvenliğim olsa giderim
Mardin, hayran olunacak, defalarca gezilsedeinsanı mutlu edecek bir şehir. Enfes bir anlatım, teşekkürler