Kuşadası ilk önce akla denizi havası gelirdi ama (her yerde olağanlaştığı üzere) kent planlamadan yerleşim alanları genişletilince beton yığınlarının esiri oldu. Yakın dönemde ülkemizin bir dönem en gözde tatil için tercih edilen Kuşadası'nda Belediye turizm adına geleceğini iyi görmediğinden olacak tarihsel doku üzerinde ÇEKÜL Akademi ve Tarihi Kentler Birliği desteklik bir dizi çalışma başlatmıştı. 2001 yılından beri bu anlamda önemli yol alınmış.
Kuşadası Sokak aralarında ve Güvercin Ada'da kalede inceleme sonrası Prof. Dr Zeynep Mercangöz başkanlığında Kadı Kalesinde devam eden kazı alanına gittik. Kuşadası'ndan Davutlar'a giden yol üzerinde yazlık sitelerin bulunduğu bölgede, Kuşadası'nın tarihinin yeniden yazılmasına vesile olacak kazı alanı çevresi yerleşmelerle dolu idi. Kazı ekibi ile alanı gezdik. Kaleye giriş sağlanan yerde bir ağaç kökü kale duvarına adeta delmişti. Tarihi dokulara ağaçların verdiği zarar köklerinin gelişmesi ile yapının dağılmasına neden olduğunun somut görüntüsü idi..Ağaç kale duvarında kökleri ile kalmış. Kazı alanında süregelen çalışmalarda açığa çıkan veriler gerçekten görülmeye ve düşülmeye değer buluntular. M.Ö 8000 yılına kadar uzanan'Anaia Kazı' alanını gezerken etkilenmemek olası değil. Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığında 25 akademik personele ek 15 işçi ile süregelen kazı alanında zengin bir tarih hazinesi..
Kadı kalesi Kuşadası merkezine çok yakın bir höyük üzerinde ve limana hâkim bir yerde kurulmuş. Yapı incelendiğinde burasının sadece bir ortaçağ savunma yapısı olmadığı anlaşılıyor. Çünkü mimari buluntulara bakıldığında burası çok ince bir işçilikle özenilerek yapılmış bir mimariye işaret etmekte. Kale içerisinde bazilikal planlı büyük bir kilise, şapel,su sarnıcı vb kilise pavyonları bulunmakta.Ayrıca kalenin giriş kısmında daha alt kodlarda üzeri tonoz örtü sistemiyle kapatılmış bir mekan gerçektende çok dikkat çekici.Bu tonoz örtünün içi fresklerle süslenmiş ve bu ana mekana açılan diğer dehlizler yapıya ihtişam katmakta. Bizans dönemine ait bir kale olmasına rağmen yürütülen bilimsel kazılar ışığında burasının neolitik döneme kadar uzandığı anlaşılmış. Kaleye Osmanlı zamanında mescid eklenmiş. Kale yakınlardaki ticaret limanını korumak amacıyla yapılmış olmasına rağmen içerisinde dini öğelerin çok yoğun olarak bulunması burasının Orta Bizans'ta piskoposluk merkezi olarak önem kazandığını düşündürmekte. Ayrıca bir savunma yapısında gerek mimari gerekse küçük buluntularda bu kadar ikonografik süslemenin olması da burasının piskoposluk merkezi olma ihtimalini kuvvetlendirmekte. Hitit, Roma, Bizans dönemine ait sikkeler, heykelcikler, seramik parçaları bölge tarihinin aydınlanması adına önemli buluntular açığa çıkarılmış. Denize hâkim bir noktada yer alan kale Arzanca Krallığı ortadan kaldıran Hitit Devleti döneminde yapılmış olabileceği varsayılıyor. Buluntu olarak ortaya çıkan Fırtına Heykeli Hitit döneminin izlerini taşıyordu. Kazı alanına birlikte gittiğimiz Sanat Tarihçisi Âdem Uçar, Özellikle az rastlanan Refrigerium Sahnesi dikkat çekici olduğunu söyledi. Uçar, Bizans mitolojisinde bu sahne sıklıkla kullanıldığını, bu sahnede iki tane tavus kuşu simetrik olarak karşılıklı olarak durmakta ve ortadaki kaptan (kantauros) su içerken resmedilmiş halinin ölümsüz ruhun sembolü olan tavus kuşları ortadaki kap içerisinde bulunan kutsal sudan içerek (İsa'nın vaftiz edildiği su) ölümsüzlüklerini yenilendiği yönündeki tanımlamayı anlattı. İnancını anlatan bu sahne görüntüleri kazı alanında buluntular arasında duruyor. Dokuztaş olarak bilinen çocuk oyunun bir kalıntı üzerinde çizili görmekte dikkatimi çeken bir ayrıntı idi. Kazı Başkanı Prof. Dr Zeynep Mercangöz kazı alanında gezerken süreci ayrıntıları ile anlattı. Bölgenin ortaya çıkan buluntularla dahi geleceğin bir çekim alanı olacağı mutlak.
İlk kazı Çalışmaları Prof. Dr Zeynep Mercangöz ile başlıyor. Aydın Müze müdürü Emin Yener ile bir kurtarma kazısı olarak başlayan kazı ikinci yıldan itibaren Bakanlar Kurulu kararlı arkeolojik kazılar arasına alınıyor. Kazı alanı içinde açığa çıkan bulgular farklı yerlerde görülecek biçimde sergilenir konumda düzenlenmiş. Kazı alanında açığa çıkan yapılarda isimlendirilmiş. Tüm alan gerçek anlamı ile dünde kalan uygarlıkların izlerini günümüze kadar taşıyan buluntularla donanmış.. Ortaçağ Seramik Atölyesi ile pek çok buluntuyu algılamak olası ama harap haldeki kalede geçirdiği onca olumsuz koşula kadar bir alanın böylesi korunaklı günümüze gelebilmesi ise büyük bir kazanç. Batı Anadolu'nun en büyük höyüklerinden biri olarak anlatılan bölgede çevrede de birden çok yerde kazı yapılırsa buluntuların açığa çıkması ihtimali üzerinde duruluyor.
Kazı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Mercangöz Kazı çalışmalarında batı yönde, 1. Dünya Savaşında yapılmış tabyalar ile karşılaşıldığını da söyledi. Kale farklı dönemlerde kullanılarak gelmiş. Prof. Dr Zeynep Mercangöz daha ilk kazı sezonunda, Kadıkalesi/Anaia'nın, özellikle orta Bizans döneminde, limanı denetleyen etrafı sivil konutlarla dolu bir kale kent olduğunun, içinde çeşitli alanlarda üretim yapılan bir ticaret merkezi ve başkent Konstantinopolis'teki ve çevresindeki piskoposluklarla yakın ilişki içerisindeki önemli bir piskoposluk merkezi olduğu fark edildiğini belirtti.. Prof. Dr. Mercangöz bu yapının Kalenin içinde 2005 yılında bulunduğunu, bu yerin bir kilise-manastır kompleksi olduğunu savunma yapılarında bulunan şapellerden çok daha anıtsal özelliği olduğunu söyledi. Prof.Dr. Mercangöz 'Burası 11. yüzyılda kurulmuş ve 12.-13. yüzyıllarda Anaia piskoposluğunun ikametgâhı yani bir piskoposluk Sarayı'na dönüşmüş. Nerdeyse Bizans Başkenti Konstantinopolis'le boy ölçüşen boyut ve görkemde bir yapı, son derece alımlı taş eserleri ve duvar resimleri ile gün ışığına çıkmak için beklemektedir. Bu alandan gelen son derece lüks çanak-çömlek ve cam buluntular bu gösterişli yaşamın kanıtlarıdır.'dedi.
Prof. Dr Mercangöz-'Yapı kompleksinin dışında, kale girişinin güneyinde ve batısında kısmen açılmış plan karelerde ise, buradaki seramik, cam, metal üretimlerinin yapıldığı çok sayıda atölyeye işaret eden küpe kalıpları, üretim gereçleri gibi buluntular ele geçildiğini, 2009 yılındaki çalışmalarda kilisenin güneybatısındaki iki sarnıcın kendi çağında işlevini yitirmesinin ardından, Kadıkalesi'nin Ortaçağ çömlekçileri tarafından çöplüğe dönüştürdükleri görüldüğünü, Burada açığa çıkarılan sayısız üretim atığı ve kullanım kaplarına ilişkin seramik buluntular, Bizans kap kaçağına ilişkin zengin bir koleksiyon sunduğunu ifade etti.
Kazı Başkanı Prof. Dr Prof. Dr Zeynep Mercangöz bu bağlamda şunları anlattı '..Tüm bunların yanında, buraya önemli belgelerin gönderildiğini gösteren Bizans kurşun mühürlerinden ikisinin bir imparatoriçe, diğerlerinin Konstantinopolis patriği, Bizans sarayının ve kilisesinin ileri gelenlerine ait olması ise Kadıkalesi'nde oldukça önemli bir yerleşimin varlığına işarettir. Yazılı kaynaklardan tüm Bizans çağında piskoposluk merkezi olduğunu bildiğimiz Anaia 13. yüzyılda başpiskoposluğa yükselmiş; Bizans topraklarının büyük bir kısmı Türklerin eline geçtiği dönemde Batı Anadolu'daki Bizans devletinin gümrük kapısı olmuştu. Kazı buluntularından Aydın Müzesi'nde korunan envanterlik eserlerin yanında, sarnıçtan gelen parçalar da zaman içinde tümlendiğinde Kadıkalesi'nin kendi müzesini yaratacak kadar çok sayıda özgün sırlı ve sırsız seramikler ortaya çıkacaktır. Özellikle 13. yüzyılda bu Bizans taşrasında üretilen ve Anaia limanı aracılığı ile deniz aşırı ticareti yapılan seramiklere ilişkin olarak, Kadı kalesi'nin çok büyük ve önemli üretim merkezinin varlığını söylemek mümkündür. 2007'de bulunan bir ikona kalıbı da Kadıkalesi'nde, sadece manastırlarda üretilen kutsal resimlerin bile, muhtemelen buradaki manastırın himayesinde üretildiğini göstermektedir.' Dedi. Bugune kadar bölgede Prof. Dr Zeynep Mercangöz Başkanlığında Yrd.Doç.Dr. Emine Tok, Uzm. Filiz İnanan, Uzm. Sinan Mimaroğlu ve Arkeolog Levent Kutbay yanısra Marmara Üniversitesi'nden Dr. Vera Bulgurlu, Arkeolog Restoratör Rıdvan İşler, Prof. Dr. Başak İpekoğlu ve Prof. Dr. Hasan Böke, Yrd. Doç. Dr. Lale Doğer ile Arkeologlar Prof. Dr. Ersin Doğer ve Doç. Dr. Engin Akdeniz, Dr. Ahmet Uhri ,Yrd. Doç. Dr. Handan Üstündağ, Prof. Dr. Vedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Harun Özdaş, Yrd. Doç. Dr. Zeynep Oral Çakmakcı, Öğr. Gör. Mehmet Kahyaoğlu ve Öğr. Gör Yalçın Mergen, Meltem Mergen, Seray Akın, Eda Armağan, Elif Karabacak, Tümay Coşkun,Yrd.Doç. Ahmet Fethi Yüksel ve Jeofizik Mühendisi Mehmet Şafi Yıldız ,Avusturyalı mimar Ghilbert Whiplinger ,Şenol Eskin Arkeolog Levent Kutbay'ın ve her yıl yenileri eklenen lisans ve lisansüstü öğrencilerinin özverili çalışmaları nın kazının sürdürülmesinde önemli katkı ve destekleri olan bazı isimler.Kazı alanı gerçekten görülmesi gereken ve etkilenmeden ayrılmanın mümkün olamayacağı bir görkemli düne sahip, Doğal olarak bilimsel kazıların çoğunda olduğu gibi bu kazı alanında da yaşanan sorunlarda var. Bir yanda tarihi ve dünü açığa çıkarma uğraşı veren bilim insanları diğer yandan engellemek için uğraşanlar. Oysa bu bölgedeki çalışma tarihe adını yazdıranların alkıştan öte daha çok desteğe sağlanmalı. Kuşadası dünde olan çekim alanı olma konumuna da ancak bu gibi yerleri gereken değerde gün ışığına çıkarırsa ermesi olasıdır.