Vize yok. Konsolosluk önünde saatlerce üşümek yok. Bir de ilaveten adeta Avrupa'dan fırlamış bir kent göreceksiniz. Rehber olup turist gibi gezmek de paha biçilmez bir olay. Hele müthiş uyum yakaladığınız bir arkadaşınız da varsa tadından yenmez. 1 haftanın her gününü ve gecesini dolu dolu yaşamak çok mümkün. Tarih, sanat, kültür, eğlence, eğitim, modern yaşam. Yok yok. Önce tarihle başlamak gerekirse şehrin yaklaşık 80 km güneyinde Frig uygarlığının kalbi olan ve Kapadokya oluşumlarını anımsatan Frig vadisinde kaleler, anıtsal mezarlar, mağaralar ve birçok kalıntı bulunsa da en görkemli yapı, 17 mt yüksekliğinde tüf üzerine oyulmuş tarihin sır vermediği Midas Anıtı hala dimdik ayakta. Görenleri büyülememesi mümkün gözükmüyor. Bu vadide geze geze tarihin içinde kaybolmak ise pek olası.
Fotoğraf: Eskisehir.Turkey- Fetih Akkaya
Şehir merkezine gelecek olursak deriiin bir nefes alıp gezmeye öyle devam etmek gerekebilir çünkü ben de hangisinden başlasam diye epeyce düşündüm, o kadar fazla ki. Ama gözlerinizi bozmamak adına kısaltarak beni en çok etkileyenlerden bahsetmek isterim... Ya kim diyor Sakarya Irmağının en uzun kolu olan Porsuk Çayı pis diye. Yapay deniz yapmış adamlar, yazın serinliyor, sahilinde de güneşleniyorlar, çayda kayıklar cirit atıyor. Eskişehir, Eskişehir değil Venedik mübarek.
Ya o dillere destan eğlence hayatına ne demeli. Eski kiremit fabrikaları yerini barlar sokağına ve büyük eğlence merkezlerine bırakmış. Ohhh sabahlar olmasın :)
Fotoğraf: Haadi Mousavi
Ahh Sazova Parkı, muhteşem. Türk Dünyası Şaheserlerini gezerken henüz gezmediğiniz yerler için kendinizi tur planları yaparken bulabilir, Bilim ve Deney Evinin sinema salonunda yatar pozisyonda kubbeye yansıtılan görüntülerle bambaşka dünyalara gittiğinizi hissedebilir veya korsan gemisinde keyifli vakit geçirip parkın içinde rahat gezmek için gezi trenine binerek eğlenceyi taçlandırabilirsiniz. Parka Eti Sualtı Müzesi ve Hayvanat Bahçesi gibi daha birçok yapının gelecek olmasının yanı sıra hem çocukların hem yetişkinlerin keyifli vakit geçirebildiği, Türkiye'nin önemli kulelerini bünyesinde barındıran, St. Petersburg' u andıran şahane bir Masal Şatosunu da asla unutmamak gerekir.
Fotograf: Elif Joustra
Eskişehir, ilk F16 motoru üretimi, Osmanlıda ilk verginin alınması, ilk Yüksek Hızlı Tren seferinin başlaması gibi konulara ev sahipliği yapsa da beni en çok duygulandıran ilk Türk otomobili üretiminin de burada gerçekleşmesi. Devrim Arabasını ziyaret etmeden Eskişehir' den ayrılmak ise büyük kayıp. Devrim Arabaları filmini izleyip izleyip ağlayası geliyor insanın. Türk mühendislerinin kıymetini gerçekten bilmek gerek.
Fotoğraf: Eskisehir.Turkey- Fetih Akkaya
Osmanlı dönemine ait rengârenk Odunpazarı evlerinin sokaklarında gezmek geceli gündüzlü eşsiz bir güzellik. Bu bölgede Türkiye' de işlenebilir olan lületaşının sadece Eskişehir'de olduğunu gösteren Lületaşı Müzesi ve Cam Sanatları Müzesi olsa da bana vay be dedirten yer Balmumu Müzesi oldu. Kurtuluş döneminden günümüze bütün siyasi geçmişini, sanat ve eğlence dünyasını gözler önüne seren bir müze. Ama bana asıl vay be dedirten olay balmumu heykellerinin hepsini Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı saygıdeğer Yılmaz Büyükerşen'in elleriyle yapmış olmasıydı. Gezerken zaten Eskişehir' e sanat ruhlu bir yöneticinin dokunduğu o kadar bellidir ki saydığım sayamadığım bütün değerlerin mimarı aslında Yılmaz Büyükerşen'dir. Tarihi dokuyu bozmadığı gibi restorasyonlar yaptırmış, değerlerine sahip çıkmış, ya da Eskişehir' in hak ettiği üzere yeni oluşumlar yaparak bir marka şehir haline getirmiştir. Yürekten alkışlıyor ve bütün ödüller Eskişehir' e ve onun mimarına gelsin diyorum.
Aaaa siz hala Eskişehir' e gitmediniz mi?