Dünya’nın en eski, en kadim, Anadolu’nun inanç ve kültür beşiği Tarsus, ilk bakışta insanı binlerce yıl öncesinin izlerine götürür.
Şahmeran, Yedi Uyurlar, Orpheus gibi efsanelere kaynak olan Tarsus, Anadolu’nun kültürel zenginlikleriyle Türkiye’nin unutulmuş ama bir o kadar da merak ve heyecan uyandıran gizemli şehirlerinden biridir.
Kentleri anlamak için okumak yetmez, o şehrin ruhunu hissetmek için, aynı zamanda gezmek gerekir.Geçmişten günümüze kalan izleri sürmek gerekir: Evler, yollar, sokaklar... Kütüphane, hamam, köprü, sarnıç, sur, agora, gymnasium, tapınaklar... Sokaklarını, caddelerini ve havasını da solumak lazım. İşte Tarsus’ta, tam da ruhu olan ve insanı mistik havası ile cezbedip kendine aşık eden şehirlerden birisidir.
Torosların engin ve özgür ruhlu Enculüs dağının yedi uyurlara şefkatlı kucağını açıp 309 yıl sarıp sarmaladığı gibi, Tarsus da, sizi karşılarken, o sıcaklığı ve şefkati size hissettiriyor.
Şehrin ruhundaki aşk, taa Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı Komutan Marcus Antonius’un buluşmasına kadar dayanıyor, çünkü bu şehir, sevda şehri. Bu şehirde, Sant Pauls İsa’nın dinine aşık oldu, Hz. Adem’in sevgisine mazhar olan ve Adem varisi Hz:Şit’in ayak izlerini taşır bu şehir. Abbasi Halifesi Harun Reşid’in göz bebeği ve Abbasi halifesi Me’mun’u bağrında saklar bu şehir. Zengin birki örtüsü ve ender endemik bitkileri ile Lokman Hekim’e ölümsüzlük formülünü yazdıran şifalı bir şehirdir Tarsus.
Ezanı okuyan ilk insan ve islam dininin ilk müezzini Bilal-i Habeş’e ev sahipliği yapan Tarsus, İlklerin ve enlerin şehri olma gibi bir şerefe sahiptir. Adı gibi soğuk ve özgür, deli dolu akan Berdan çayının nazlı gelini Tarsus şelalesi ile süslü, Anadolu’nun en çok tarihi turistik tabelaya sahip olan, Dinlerin,Dillerin ve Kültürlerin aynasıdır Tarsus.
Ölmeden görülmesi gereken en nadide, en nazlı, birçok dine, Peygambere, Veli ve Krala ev sahipliği yapmış mistik, bir o kadar da büyüleyici şehri mutlaka ziyaret edin…