Geçtiğimiz cumartesi günü Antalya’da tüm zamanların turist rekoru kırıldı ve 24 saatlik dilim içinde tam 95.500 turist geldi. Bölgeler bazında doluluklara baktığımızda Belek % 90, Kemer ve Side %80, Alanya ise %70 civarı bir dolulukta.. Zaten birlik temsilcileri sene başından beri koro halinde “2019 harika bir sene olacak, güzel günler göreceğiz, motorları maviliklere süreceğiz” diyorlardı, bu öngörüleri büyük oranda gerçekleşecek gibi görünüyor. Anlayacağınız turist sayısında ve geceleme oranlarında sorun yok.
Hayat sadece yukarıdaki verilerden ibaret olsa mükemmel bir tablo, ama değil, ticaretin dinamikleri kaç adet sattığın değil; Kaça mal edip, hangi bedele sattığın, kısaca kar ve zarar üzerine kurulu.. Peki Antalya bölgesi bu doluluklara nasıl ulaşıyor? 2017 senesinin dahi altındaki fiyatlara razı olarak… Bunu yapanlar yöneticiler değil (çünkü bilgili, deneyimli, otel sahibinin karşısında dik duracak yönetici pek kalmadı) bizzat tesis sahipleri!.. Asli işleri olmayan hizmet sektörünü sanayici, ya da inşaatçı kafası le yönetebileceklerini sanıyor, ne yazık ki beceremiyorlar!. On yüz milyon bin yıldır tur operatörleri eliyle sergilenen klasik oyunu bir kez daha belirtelim; Tur operatörü erken rezervasyon furyasından sonra fiyatlar yükselince tesisleri isimleri ile satmayı bırakıp, kategori bazlı satışlara yükleniyorlar. Yolcu gideceği bölgeyi ve tercih ettiği kategoriyi satın alıyor, ama hangi tesise gideceğini bilmiyor. Açıkçası pek önemsemiyor, çünkü evinde otursa daha fazla para harcayacak. Memleketimize gelen turistler ise ağırlıklı olarak Rusya ve Kafkas ülkeleri, Eski Doğu Avrupa ülkeleri, İran ve Ortadoğu pazarı.. Anlayacağınız Türkiye’nin turizmi Rusya’ya bağımlı vaziyette!. Haziran ayında 845 bin Rus (Ukrayna ve Kafkas Ülkeleri hariç) turist Antalya’ya gelmiş, buna karşın aynı dönemde (eski doğu bloku ülkeleri hariç) tüm Avrupa’dan gelen turist sayısı 600 bin bile değil!.. Dikkat edin tüm Avrupa diyorum!
Bu bağımlılığın bedelini nasıl ödediğimizi yukarıda izah etmeye çalıştım, anlayan anlasın, anlamayan, turizmi bilenlere sorsun. Otelleri gerçek değerinden satmalıyız, Para harcayan turist istiyorsak kongre yapmalıyız! Onca yatırıma, mükemmel tesislere rağmen Antalya toplam 12 uluslararası kongre ile Avrupa’da 225’inci sırada. Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Antalya yesin, içsin, yatsın, kalksın, dua etsin zira Bodrum, Marmaris, Çeşme’de işler çok daha kesat, oraya giden turistler Hippi’lerden hallice.. İstanbul’daki dolulukları sorarsanız burada da durumlar tatsız, Suudi Arabistan ve Katar’dan dahi turist gelmez oldu, meydan Suriye ve Iraklı’lara kaldı, doluluk var, ama turist kalitesi ve fiyatlar yerlerde.. Ülke tezatlar ülkesi, Ege ve Akdeniz çanağındaki turistik tesisler adeta yarı açık cezaevi gibi; “Gir tesisten içeri, burada herşey var zaten sakın çıkma dışarı” kafasındalar... Herşey Dahil düzeni zaten çoktandır dengeleri bozdu, esnafı canından bezdirdi, İstanbul desen Avrupalı turistin izi yok, uluslararası toplantı ve kongreler iptal, talep bile gelmiyor. Koca Istanbul bir zamanlar lider olduğu uluslararası kongre pazarında Ljubljana, Krakov, Reykjavik, Vilnius, Riga gibi küçücük şehirlerin dahi gerisinde ve ne yazık ki 84’üncü sırada..
Bu sene en fenası olmakta; Sayısal anlamda iyi olabiliriz ama ciro ve karlılıklar serbest düşüşte ve kimse bu gidişata dur diyemiyor!. Gelen turistin neredeyse yarısı internetten rezervasyon yapıyor, gelenler müze yerine AVM’lerde boş boş gezmeyi tercih ediyor. Sadece Otel fiyatlarının düşmesi de değil sorun; Bir yandan “Batılı turist gelsin” diyeceksin, öte yandan koskoca Sultanahmet bölgesinde, sadece 5 adet alkol ruhsatı olan Restorandan başkasına izin vermeyeceksin? Daha birkaç gün önce Hop On Hop Off tur satan şirketin adamları ile Sultanahmet meydanında kendince tur pazarlayanlar binlerce turistin gözü önünde silahla birbirlerine daldılar, böyle mi geliştireceğiz turizmi? Tüm engellemelerimize karşın bizden vazgeçmeyen turistlere işporta tezgahlarında uzakdoğu’dan ithal hediyelik eşyalar satarak mı kurtaracağız ekonomiyi? Sorarım size biz turizmin nesinden para kazanacağız?
Habire kendi ayağımıza sıkıp duruyoruz, hal böyle iken başını Otelcilerin çektiği, TURSAB dahil pek çok birlik yöneticilerinin vermekte olduğu beyanatlar beyin yakacak cinsten; Turizmde şöyle iyiyiz, öyle rekorlar, böyle patlamalar deyip, sektör gerçekleri ile bile bile ters düşersen devlette “va o zaman bunlarda para var” der ve böylesi vergileri başımıza salarlar işte.. Sonuç; Ya bu arkadaşlar işi bilmiyorlar, ya önlerine gelen yalan yanlış raporlara, istatistiklere ve danışmanlarının sözlerine kanıp, kamuyu yanlış yönlendiriyorlar, ya da menfaatleri gereği böyle konuşuyorlar. Benim tahminim hepsi!..
Turizm Tanıtma Ajansında tanıtım ve pazarlamanın ana damarı olan turizm şirketlerine sadece bir koltuk verilmesi olayı ise başka bir facia.. Yönetim ve İcra kurullarına danışmanlık etmek ve tavsiyelerde bulunmak üzere yapılanacak Kurulda bu oluşuma hiçbir maddi desteği olmayan Otel yöneticileri dernekleri, Turizm Restoran Yatırımcıları, Gastronomi İşletmeleri Derneği ve Belediyeler Birliğinin temsilcileri daimi üye olacak, ajansın kaynaklarının nasıl kullanılacağı konusunda ahkam kesecek, buna karşılık on iki bin TURSAB üyesi ile Tanıtma Ajansının havuzuna para aktaracak olan TURSAB yer almayacak? Bu düzenlemenin Turizm tarihimize düşülen en talihsiz notlardan biri olduğunu düşünüyorum.
Son sözüm ise TURSAB başkanlığı sevdası ile yanıp tutuşanlara; Biat kültürünü savunanlar, part time turizmci, part time çiçekçiler, son tahlilde rakibinin yüzüne karşı değil, arkasından konuşmayı adet edinmiş somun pehlivanlarına sesleniyorum, mesele aday olmak değil, esas mesele turizmcilerin menfaatlerinin korunması gerektiği anlarda ortak bir tavır ortaya koymak, ya da bu konularda sektör adına bir sözü varsa, çıkıp söylemekte!. Bir anda ortaya çıkan kanunla ilgili neden hiç yorum yapmıyorsunuz? “Haziran ayında çıkacak” diye beyan edilen turizm kanunun hala çıkamamış olmasından, üstüne üstlük içine turizm şirketlerini dezavantajlı kılacak bazı maddelerin eklenmeye çalışılmasından memnun musunuz? Bir ses verin yahu.. “Ben kendi işime bakayım, zülfü yâre dokunmayayım, kimse ile aramı bozmayayım, sorarlarsa da lafı eveleyip, geveleyip topu TURSAB yönetimine atayım” demeyi tercih ederseniz bu samimiyetsiz tutumunuzla meslektaşlarınıza büyük ayıp etmiş olursunuz. TURSAB’a yöneltilen eleştirilere gelirsek; Yönetimin elinde sihirli değnek yok, tüm yaptıkları ilişki yönetimi, bunu ne kadar becerdiklerinin yanıtı elbet seçim zamanında verilecek, kanunun ilk hali ciddi bir başarı hikayesi iken sonrasındaki gelişmeler pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattı. Herkesin iyi niyetle çalıştığına şüphem yok, ama görünen o ki sektöre yeterli gelmiyor! Yönetim kurulu daha fazla inisiyatif almalı, performansını yükseltmeli. Geçen zamana karşın hala uyum sağlayamayan, ya da pozisyonlarının gereğini yerine getirmeyen kişiler de bir an önce gereğini yapmalılar.
Cemal Kızıltan
Kurucu Moderatör
TURSAPNET
Yahoogroups/Facebook