Kahire'deki Mısır Eski Eserler Müzesi önceki gün, Giza'daki yeni binasına taşındı. Zaten dünyanın en büyük arkeoloji müzesiydi, yeni binası ile büyüklüğünü perçinledi. Müzenin sadece yeri değil, ismi de değişti. Yeni ismi Grand Egyptian Museum (GEM). Açılış şerefine dün 2 saatten uzun süren bir tören yapıldı. Diğer eserlerin yanı sıra, 18 firavun ve 4 kraliçe görkemli bir törenle yeni mekanlarına taşındı.
Söylenene göre 400’e yakın TV kanalı töreni canlı olarak yayınlamış (ben youtube’dan izledim). Ufak tefek yayın hatalarını (önce ses geç geldi, İngilizce tercüme 37’ci dakikadan itibaren duyuldu, Sisi’ye gösterilen abartılı teveccüh ve her popülist lider gibi Mısır Devlet Başkanının, bu töreni fırsat bilip, kendini patlatma çabaları) göz ardı edersek, tören ve yayın akışı incelikle kurgulanmıştı. GOLDEN PARADE diye adlandırılan resmi geçit töreni, konvoyun Kahire caddelerinden geçişi, çocukların heyecanı, araya serpiştirilen görüntüler, şarkılar, Senfoni Orkestrası ve Koro’nun muhteşem performansı ve hepsi birbirinden alımlı sunucuları ile dünyaya “Biz de sizdeniz” mesajı verilmesi yerinde idi. Yayından izlediğim kadarıyla, bina da mükemmel tasarlanmış, modern teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanılmış, aydınlatma, sergileme ve diğer detaylar alkışı hak ediyor.
Mısır’ın sloganı da iddialı; “Egypt, where it all begins”. Tercümesi “Her şeyin başladığı yer, Mısır”. Tanıtım ve imaj işini iyi biliyorlar. Daha önce de kitap ve film sponsorlukları ile terör nedeniyle yerlere serilen imajını toparlamayı başarmışlardı. Şimdi de I. Seti, II. Ramses, V. Ramses, IX. Ramses, VI. Ramses, Sekenenre, III. Tutmes, Hatşepsut (Kadın Firavun), Meritamun (I. Amenhotep'in eşi) ve Ahmose Nefertari (Ahmose'un eşi)’nden oluşan efsane kadrosu ile yine doğru zamanlama, doğru planlama ile başarılı bir tanıtım yaptı.
Çünkü turizmde geleceğin deniz, kum ve güneş pazarlamaktan ibaret olmadığını, sürdürülebilir gelirin ve imaj geliştirmenin yolunun, kültür gezilerinden geçtiğini biliyorlar. Düşünsenize, ölüm ve hastalık korkusu ile tam bir senedir insanlar evlerinde, “şu pandemi bitse de eskisi gibi seyahat etsek” havasında. Bu açılış herkese ilaç gibi geldi, insanlar tekrar seyahat hayalleri kurma fırsatına eriştiler, Mısır ismini ve tarihini kafalara kazıdı, imajı tavan yaptı. Dediğim gibi Mısır bu işi biliyor.
MÜZE NE İŞE YARAR?
Müze, sanat tanrılarına verilen Musa isminden türemiştir. İngilizcesi ile “museum” eski yunanca bir sözcüktür, kelime anlamı, Musaların Mabedi’dir. Özetle, müzeler kazılarda bulunan yapıtların, sanata ve bilime ilişkin nesnelerin, sanat ve bilim yapıtlarının, bilimsel nesnelerin bir arada, ya da ayrı ayrı saklandığı, korunduğu ve sergilendiği yapılardır. Ama bu tanım yetmez; Müzeler prestij ve güç demektir, içerdiği koleksiyon ne kadar fazla ve değerli ise o ülke o kadar zengin ve güçlüdür.
Bana göre, müzeler ülkelerin medeniyet ve kültür vitrinidir! İnsanı insan yapan sanat, bilim, kültür, tarih gibi kavramların çağdaş bir yaratıcılık ile birleşmesinin en somut örneklerini içeren yerlerdir.MÜZE İŞLERİ BİZDE NE DURUMDA?
Türkiye’deki müzeciliğin, henüz doğru, dürüst bir tanımı dahi yok. Uluslararası metinlerden alıntılar yapılmış, ortaya yalan yanlış, bizi tarif etmeyen ifadeler çıkmış. Kendini ifade edemezsen, hak ettiğin değeri de göremezsin. Devlet, işi ticarete dökmüş, sadece gişe gelirleri ile ilgileniyor. Tek icraatları akıllarına estikçe zam yapmak.
İster devlet kontrolü altında, isterse özel olsun, müzeler ve yönetim yapıları arasında bir iletişim ve koordinasyon neredeyse yok. Her iş gibi müzecilikte emek ve bilgi istiyor, ama bizdeki koşullar çok kısıtlı. Halbuki, müzecilik dediğin öyle bir iş ki yönetici, arkeolog, restorasyon uzmanı, fotoğrafçı, arşivci gibi uzmanlık gerektiren kadrolara ihtiyaç var. Onlar da yetmiyor, Tarihi eserleri taşımak bile uzmanlık meselesi, müzeleri koruyacak güvenlik ve temizlik elemanlarını dahi özel yetiştirmek lazım.
Son tahlilde müzecilik önemli bir iş, devlet ve özel kuruluşların desteği bir yere kadar yeter, müzeler mutlaka kar sağlamalıdır. İşte bu noktada yan gelirler, yani kafe, restoran, hediyelik eşya dükkanı ve etkinlik salonları gibi işletmeler devreye giriyor ki bu unsurlar küçümsenmemeli. Onlar sayesinde müzeler sosyo-kültürel yaşamın bir parçası haline gelirler, ziyaretçilerle etkileşim artar, ufak bir hediyelik eşya, ya da kartpostal sayesinde o müze hep hatırlanır. Ama müzeler, hediyelik eşya dükkanları ile cafe’lerin yan unsurları olarak görülmemelidir.
Ayrıca pandemi ile birlikte sanal müzecilik diye bir kültür gelişti. Bir yanıyla, müzeler ve ziyaretçileri için olumlu bir gelişme, ama “şimdilik” bu versiyonda para kazanma şansı yok, ona da sosyal sorumluluk gibi bakmak gerekiyor.
DEVLET MÜZECİLİĞİN NERESİNDE?
İddia ediyorum; Devlete ait müzelerdeki eserlerin doğru ve şeffaf bir listesi yoktur. Çünkü düzen yok. Bu kurumlardaki kaos ve sıkıntılar sürerken, bir kısım özel müzelerimiz ise dünya standartlarında hizmet vermekte. Üçüncü bir kesim daha var, onlar da müzeciliği inşaat olarak görüyor. Binayı diktiler mi iş bitecek sanıyorlar. İşin gerçek profesyonellerinden destek almadan, kafalarına göre eser, vitrin, içerik oluşturuluyorlar, sonunda onca emek çöpe gidiyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı, müzeleri bakımı ve işletmesinden sorumlu bir kurum var; Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM). Müzelerin tüm gelirini alan bu kurum tarafından yayınlanan veriler ziyaretçi sayıları ve mali veriler dışında herhangi bir bilgi vermiyor. Halbuki, ziyaretçi profili başta olmak üzere şehri ve o şehrin insanlarının yönelimlerini de bilmemiz gerekmez mi? Bunları bilelim ki müzelerin hangi yönde gelişmesi gerektiğini anlayalım. İnsanlara istedikleri gibi bir müze sunalım. Çünkü kimse kendisiyle bağdaştırmadığı bir kültürün parçası olmak istemez, haliyle müzeler ve içindeki eserlere sahip çıkmaz.
Bunu önemsemek gerekir, çünkü müzeler öğrenme, anlama ve yorumlama sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu konuda ilk adımı Kültür ve Turizm Bakanlığı atmalıdır. Bakanlık müzelerin gelişme ihtiyaçları doğrultusunda bütçesinden pay ayırmalıdır.
Filmi başa sararsak; Hani dedik ya, “Kahire'deki Mısır Eski Eserler Müzesi Giza'daki yeni binasına, 400’den fazla TV kanalının naklen yayınladığı bir törenle taşındı” diye. Adamlar 5.000 yıllık tarihleri ile övünüyorlar, bunu da dünyaya “Medeniyetin eşiği Mısır” diye lanse ediyorlar. Bunu okuyunca aklıma Göbeklitepe, şimdilerde ufak ufak kazılmaya başlayan, geçmişi 15.000 sene öncesine tarihlenen, tutkuyla sevdalandığımız, yalnız ve güzel ülkem, kendimizi anlatamayışımız, bir takım farklı hesaplarla bu fırsatları heba etmemiz geldi.
Bu da başka bir yazı konusu olsun.
Cemal Kızıltan
Kurucu Moderatör
TURSAPNET