Varsa TURSAB, yoksa TURSAB, konuyu değiştirelim, İstanbullu’ları, turizmcileri, aslında sorumlu her bireyi ilgilendiren, yavaş yavaş yaklaşan bir tehlikeden söz edelim..
Geçenlerde Büyükada’da yine bir protesto gösterisi oldu. İşin ilginç yanı protestocuların hiç biri adalı değil, dışarıdan gelen bindirilmiş kıtalar, hariçten gazel okumaya meraklı tipler. Birinin elinde bir pankart; HAYVANLAR MAL, KÖLE YA DA TAŞIT DEĞİLDİR!.. Benim bildiğim, atlar binlerce senedir bizlerin en yakın işbirlikçisi ve ulaşım aracı olmuştur. Atlar dosttur, ruhumuzun aynasıdır, yükümüzü, faytonlarımızı çeken, çiftimizi süren, hatta bize savaşlar kazandıran son derece asil hayvanlardır. Her ne kadar teknoloji ilerledikçe, günümüzde, taşımacılık anlamında, atlara fazla ihtiyaç olmasa da ortak geçmişimizden ötürü bizler için önemlidir.
Biz ne yapıyoruz; Binlerce yıllık işbirliği ve dostluğu Büyükada’daki birkaç aç gözlü faytoncunun densizliğine indirgemişiz, sanki Adalardaki tüm dertler bitmiş, iş sadece atların gitmesine kalmış, onun peşindeyiz.
Peki ne yapmalı? Yanıt basit, Adaları bitirecek değil, yeşertecek, tarihi ve kültürel dokusunu koruyacak, adam gibi bir plan yapmalı, adalar siyasetçi, ya da rantiyecilerin insafına bırakılamayacak kadar değerli ve önemli, burası İstanbul’un son kalesi! Yerel yönetimlerin yaptığının tam tersini yapmalı, adaları var gücümüzle korumalıyız! Aksi takdirde İstanbul’un son kalesi adalar hakkında ağzı olan konuşmaya, zarar vermeye devam edecek.
Bugüne kadar adalıların başlıca ulaşım aracı fayton olmuştur. Faytonlar ve faytoncular Büyükşehir’in yetki alanı içinde, atların çalışma saatleri ve yaşam koşulları ile ilgili kuralları koyan Büyükşehir olduğundan sebep, görev ve sorumlulukları gereği bunları denetlemesi de gerekir, ama belli ki adaların gerçek gereksinimi, ya da adalıların istekleri Büyükşehir Belediyesini ilgilendirmiyor.. Tek önerileri “Atları atalım, akülü araç satalım”
Bıktım yahu bu sığ kafalardan, adaların faytoncuların insafına terk edilmesinden, zaten onlarda kendi içlerinde bölünmüş, birbirini yemekte. Büyükşehir, Adalar Belediyesi, faytoncular herkes günü kurtarma derdinde, yarınları düşünen yok! Bir şey daha; Çare diye önümüze konan elektrikli faytonları aynı faytoncular kullanacak, at olmayacak, ama kuralsızlık, müşteri seçme, zorbalık devam edecek. Eski hamam eski tas herkes bildiğini okuyacak, adalar tükenmeye devam edecek. Şimdiden pek çok faytoncu, elektrikli fayton önerisini kabul etmiş durumda, çünkü onlar için adalar yalnızca ekmek kapısı, fayton sadece araç, amaç ise para kazanmak, doğa, çevre, tarih, kültür umurlarında değil, çünkü onlar misafir, bizler gibi ev sahibi değil!.
Deniz Tüfekçi’den öğrendiğime göre, Adaların motorlu taşıt trafiğine açılmasının ilk adımı Kınalıada'da atılmış, 22 Eylül tarihinde, AKP ve CHP'li üyelerin oylarıyla alınan karar uyarınca, Kınalıada'dan başlayarak, İSPARK tarafından işletilmek üzere 12 koltuklu akülü araç ile adalarda toplu taşımacılığın önü açılmış. Bugün 4 araç, yarın 14 araç, Büyükada’ya gelince, her lisanslı fayton kadar akülü araç (ki bu da en az 225 araç demektir), üstüne Ispark araçları, ardından resmi araçlar derken Büyükada’nın trafiği Bağdat caddesini aratmayacak hale gelecek.
Biz Adalılar ne diyoruz; Fayton adaların vazgeçilmez bir ögesidir, kaldırılmamalı, sadece mevcut yönetmelikler uyarınca denetlenmeli, bir disiplin sağlanmalıdır. Fayton güzergahları yeniden planlanmalı, aradaki ulaşım ise örneğini pek çok şehirde gördüğümüz, makul sayıda ve ada ölçeğine uygun, akülü araçlarla yapılmalıdır. Bu gerçeği göz ardı etmek, Adalara önce elektrikli, ardından büyük olasılıkla benzinli araçları sokmak doğayı katletmek ve aslımızı inkar etmek demektir!. Kaldı ki adalardaki yolların alt yapısı da buna uygun değildir!
Bu işe turizmcilerin müdahale etmesinin zamanı geldi de geçiyor. Çünkü adalardaki çarpık düzeni besleyen en önemli unsur, günübirlik gelen, belediye hizmetlerine katkısı olmadığı gibi ne kadar çöp varsa sokaklara atan, yerli ve yabancı turistlerin durumunun netleştirilmesi gerekiyor. Hep derim ya, “Turizm doğaya en fazla zarar veren sektörlerin başındadır” diye, ne yazık ki gerçek böyle, Ortadoğu kökenliler başta olmak üzere yerli ve yabancı turistler ve onlara aracılık eden herkes adalardaki kıyımın baş sorumlusu!. Gündüz nüfusu yüzbin olan adanın tüm yükü onbeşbin ada sakininin ödediği vergilerden karşılanmaya çalışılıyor. Halbuki adaya gelen, bu güzellikler içinde bir gün geçirmek isteyen herkes bedelini ödemeli, adaların imarı ve ıslahı için destek olmalı!.
Bu sorumluluk ve inisiyatif alma yükümlülüğümüz sadece faytonlar, ya da günübirlik turistler nezdinde olmamalıdır; Anadolu yakasında senelerdirKentsel Dönüşüm diye yutturulan büyük bir yağma ve rezillik yaşanırken, bu salgının adalara bulaşmasının önüne geçilmelidir. Yoksa “atlara yapılan kötü muamele” kisvesi altında başlatılan, kuzu kılığındaki kurt hareketi ile adalardaki yapılaşma giderek Yassıada modeline çevrilecek. Turizmciler bir an önce Adalılarla bir araya gelmeli, inisiyatif almalı, Adaları kentsel dönüşüm felaketine kurban etmeyecek, fayton kültürünü bitirmeyecek, alt yapı ve ulaşım sorunlarını en makul şekilde çözecek önerileri içinde barındıran ortak eylem planları oluşturulmalı, sonrasında ise Bakanlık ve Büyükşehir Belediyesi nezdinde ikna turlarına başlanmalıdır.
Yeri gelmişken; Herkes fayton ve faytonculara takmış, sadece bunu konuşuyor, iyi de arkadaş adalara şehirden ulaşımı sağlayan IDO ve Şehir Hatları işletmeleri adalardan sessiz sedasız çekilmekte, sefer sayılarını azaltıyor, ya da toptan iptal ediyorlar. Bunun sebebini bilen varsa beri gelsin? Bunların yerini alan ve çoğu denetimsiz seferler düzenleyen işletmelere kim yol veriyor, bundan kimler nasipleniyor, merak ediyorum?
Son Söz ; Adalar bu güzelliğe at gözlüğü ile bakanların insafına terk edilmeyecek kadar önemlidir!