Biz turizmciler ekmeğimizi doğa, tarih ve yerel kültürümüzü satarak kazanırız. Öte yandan uçak ve kara taşıtları ile Otellerdeki klimaların karbondioksit ve gaz salınımları, kullanılan kimyasalların doğal bitki örtüsüne zararları, gıda atıkları ve lüzumsuz sarfiyat, modern yapıların yerel doku ve mimariye olumsuz etkisi, kültürel erozyon ile çevreye en fazla zararı veren sektörlerden biri de turizm! Bize turist getiren her uçak, Efes’teki harabelerden bir parça kopartıyor, Antalya’daki her Otel portakal ve muz bahçelerindeki bir ağacı yok ediyor, set menü yerini açık büfeye bıraktı bırakalı üretilen gıdanın yüzde 20’si çöpe gidiyor.
Kendi tüketim hızımızla gidersek dünyanın 1.7 katı büyüklüğünde bir gezegene ihtiyacımız var. Eğer ABD standartlarında, yani “tüketim manyağı seviyesinde” harcarsak tam 3 misli büyüklükte bir dünya gerekiyor bize. Karbondioksit ve sera gazları salınımı ısı artışının başlıca etkeni, ama biz çılgınca havayı kirletmeye ve kaynaklarımızı tüketmeye devam ediyoruz. 20. yüzyıl başında küresel sıcaklık 14 derece idi. 1975'ten itibaren olay kontroldan çıktı ve günümüzde küresel ortalama ısı 20 derece oldu. Dakikada bir milyon PET şişe alıp, kullandıktan sonra atıyoruz. Sonuç; Denizlerde yüzen her balığın, uçan her kuşun kursağında plastik var. Okyanuslar plastik atıklarla dolu..
Hızla tüketiyor, kirletiyoruz, haliyle ısı daha da artıyor. Artık limitteyiz; Sadece bir buçuk derecelik artış kalan canlıların büyük kısmı ile pek çok besin kaynağımızın yok olması demek! Biz sadece dinazorlar diye biliyoruz ama o kadar eskiye gitmeye gerek yok, 1970'ten bu yana bilinen canlı türlerinin yüzde 60'ı yok olmuş durumda.. Anlayacağınız epeydir sermayeden yiyoruz, torunlarımızın geleceğinden borç alıyoruz.
Bunları görüyor, anlıyor, ama hiç bir önlem almıyoruz. Öncelikli sorumluluğumuz bilinçli ve çevreci tüketim olmalı, işimize geleni değil, gerçeği görmeliyiz. Acilen zihinsel bir dönüşüme ihtiyacımız var, buna devrim de diyebilirsiniz. Dünyadaki pek çok insan bu gidişatın farkında ve fark yaratmak için elinden geleni yapmaya hazır. Madem böyle bir potansiyelden söz ediyoruz, o halde fırsat bu fırsat turizm tarzımızı değiştirmeliyiz!. Var olan Otellere çevre koruma yaptırımları koymalı, akıllı binaları teşvik etmeliyiz. Devasa beton yığınları yerine daha basit, doğa ile barışık, insanların bir yandan tatil yaparken, diğer taraftan farklı deneyimler yaşayabilecekleri tatil çiftlikleri kurmalıyız. Kamping turizmini teşvik etmeliyiz!.
Bu noktada yerel idareler inisiyatif almalı ve çevre, doğa odaklı projeler devreye girmeli, ama bu yazdıklarım kimin umurunda, kaç kişi destek verecek, böylesi radikal eylemlere kim cesaret edecek, o da ayrı bir konu.. Neyse, ben yine de yazayım, tarihe not düşeyim, belki birilerinin ilgisini çeker,
Cemal Kızıltan